İçeriğe geç

Felsefede nesnellik nedir ?

Felsefede Nesnellik Nedir? Gerçekten Var mı, Yok mu?

İzmir’de yaşayan bir genç olarak, çevremdeki tartışmaların en favori konularından biri, nesnellik meselesi. Herkesin bir görüşü var, herkes kendini doğru kabul ediyor ve bu durumu tartışmaya açtığınızda işler tam anlamıyla çığırından çıkabiliyor. Felsefede nesnellik, adeta bir ayna gibi: İster bakın, ister bakmayın, herkes farklı bir şey görüyor. Ama bu gerçekten var mı? Nesnellik diye bir şey söz konusu olabilir mi, yoksa tüm dünyayı kendimize göre şekillendiriyor muyuz?

Benim fikrim net: Nesnellik ne kadar havalı bir kavram olsa da, pek de öyle “objektif” bir şey değil. Gerçekten de var mı? Yoksa hepimizin sübjektif camından baktığımız bir illüzyon mu?

Nesnellik Nedir?

Felsefede nesnellik, bir şeyin ya da bir durumun kişisel görüşlerden, duygulardan, önyargılardan bağımsız olarak var olduğunu ifade eder. Yani, bir nesne ya da durum, ne düşünürseniz düşünün, ne hissederseniz hissedin, her koşulda aynı şekilde var olacaktır. Mesela, bir masa hakkında herkes farklı fikirler yürütebilir, ama masa oradadır. İşte bu tür bir varlık, nesnellik anlamına gelir.

Bunu sevmiyorum. Neden mi? Çünkü nesnelliği, sanki her şeyin bir evrensel doğruyu temsil ettiğini iddia eden, tek bir doğruya sahip olma ihtimalini öne süren bir yaklaşım olarak görüyorum. İnsan zihninin ve ruhunun karmaşıklığına rağmen, bütün bu evrensel doğrulara inanmak bana biraz fazla soyut, hatta naif geliyor. Çünkü her birey, her toplum kendi algı filtresine sahip ve bu filtreler göz önüne alındığında, gerçeklik dediğimiz şeyin nasıl nesnel kalabileceğini anlamak zor.

Nesnelliğin Güçlü Yönleri

Beni kesinlikle ikna eden bazı nesnellik savları var. Örneğin, bilimsel bir yaklaşımda nesnellik büyük bir öneme sahip. Kimya laboratuvarında yapılan deneyleri ele alalım: Aynı koşullarda yapılan bir deneyin sonucu, ne düşündüğümüzden bağımsız olarak aynı olmalıdır. Her şey bir ölçüm, bir veri kümesi, bir hipotez etrafında şekillenir. Bu anlamda, nesnellik, hayatın birçok alanında doğruyu ve yanlışı ayırt etmemize yardımcı olur.

Ayrıca, hukukun işleyişinde de nesnellik büyük bir rol oynar. Bir mahkeme kararı, davanın koşullarına, sunulan delillere ve kanunlara dayanmalıdır. Nesnellik olmadan adalet sağlanamaz. Bu yönüyle nesnellik, toplum düzeninin temeli gibi. İnsanlar arasındaki eşitlik, adalet ve doğruyu bulma çabasında, nesnellik adeta bir pusula gibi işlev görür.

Nesnelliğin Zayıf Yönleri

İşte burada asıl işin garipleştiği nokta başlıyor. Nesnelliğin en büyük problemi, her zaman insan deneyiminin ve algısının bu kadar tarafsız kalabilmesi. Çünkü biz insanlar, gerçekten her şeyi olduğu gibi görebiliyor muyuz? Bu soruya verdiğim cevap hayır, büyük bir hayır!

Örneğin, sanat gibi subjektif bir alanda, nesnelliği savunmak bir tür anlam karmaşasına yol açar. Bir tabloyu incelerken, kiminin görüp beğeneceği bir duygu, başkası için anlamsız olabilir. Herkesin hissettiği farklı, herkesin algısı farklı. Hangi nesnellikten bahsediyoruz peki? Eğer her şeyin mutlak ve değişmez bir anlamı varsa, o zaman sanatı nasıl değerlendireceğiz? Herkesin ortak kabul ettiği bir sanat eserini düşünün: O tablo gerçekten aynı şekilde tüm dünyaya hitap edebilir mi?

Bir diğer örnek: İnsan ilişkileri. Nesnellik burada da devreye girmeye çalışıyor. Ama her bireyin duygusal durumu, tecrübeleri ve geçmişi birbirinden farklı. Birine iyi gelen bir davranış, başkasına tamamen zararlı olabilir. Yani, insan psikolojisi öyle bir karmaşadır ki, burada nesnellik geçerli olamaz.

“Gerçekten Nesnel Olmak Mümkün Mü?”

Nesnelliğin savunucuları, her şeyin bir gerçekliği olduğunu söyleseler de, bizim insan olarak bu gerçekliği doğru şekilde algılayıp algılayamayacağımız büyük bir soru işareti. Çünkü tüm bu mesele, ne kadar net bir şekilde “gerçek” dediğimiz şeyin bizlere nasıl ulaşabileceğiyle alakalı. Her birimiz, dünyayı sadece kendi gözlerimizle görmekle kalıyoruz, hepimizin subjektifliği içinde şekillenen bir gerçeklik var.

Peki, bu durumda nesnelliğin tam anlamıyla var olamayacağını kabul etmek bir yenilgi mi? Hayır. Belki de bizim “gerçek” dediğimiz şey, bu bireysel algılarımızın toplamıdır. Nesnellik mi, subjektiflik mi? İnsanlar arasındaki bu tartışmanın bitmeyeceğini düşünüyorum. Ama belki de sorulması gereken esas soru şu: Nesnellik ve subjektiflik arasında bir denge bulmak, insan olmanın en önemli parçası değil mi?

Sonuç: Nesnellik Bir Efsane mi?

Sonuç olarak, nesnellik felsefede harika bir kavram olabilir ama hayatın gerçeklerine uygulamak biraz zor. Evet, bazı alanlarda, özellikle bilim ve hukuk gibi nesnellik gerçekten işlevsel; ama sanat, insan ilişkileri, hatta günlük yaşamda bu kadar katı bir nesnellik anlayışına sahip olmak bence abartı. Sonuçta her birimiz kendi gerçekliğimizi yaratıyoruz. Ve belki de bu, hayatın en güzel yönü. Nesnellik var mı? Belki ama ben onun kaybolmuş bir efsane olduğunu düşünüyorum.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

şişli escort
Sitemap
hiltonbet güncel girişhttps://www.betexper.xyz/elexbetgiris.org